1 Mart 2012 Perşembe

Bilim Kurgu ve Sinema

Her alanda olduğu gibi bilimkurgu, sinema sektörünü de büyük ölçüde etkilemiştir. Hatta daha sesli ve renkli filmler yapılmaya başlanmamışken, 1902 yılında Jules Verne’nin Aya Seyahat adlı romanı ilk sinemaya çekilen bilimkurgu filmi olmuştur. 5 Yıl sonra ise yine Jules Verne’nin Denizler Altında 20.000 Fersah adlı romanı film yapılmıştır.

Bu yazımda ise, özellikle 1960’lardan sonra bilimkurguda patlama yapan sinema sektöründe yenilikçi olan bilimkurgu filmlerine göz atacağız.
(Parantez içinde yazan rakamlar filmin ve serisinin yayın yılıdır)

Planet of the Apes – Maymunlar Cehennemi : (1968 – 1970 – 1971 – 1972 – 1973 – 2001)
Tıpkı dünyayı istila eden maymunların hikâyesini anlattığı gibi, 70’leri de Maymunlar Cehennemi serisinin 4 filmi istila etmiştir. 1968 yapımı ilk filmin ardından 1970 yapımı ikinci filmi olan Maymunlar Cehenneminin Altında çekilmiş ve sonraki 3 yıl boyunca her yıl, serinin bir sonraki filmi sinemaseverlere sunulmuştu. Darwin yaşasaydı büyük bir duygusallık ile yaklaşacağına inandığım film serisinde, bir avuç insan ile maymunlar arasındaki romantik yakınlaşmalar birçok izleyiciye ilginç gelmişti.

Star Wars  – Yıldız Savaşları : (1974 – 1980 – 1983 – 1999 – 2002 – 2005 – 2008)
70’lerin ve sonraki 40 yılın en çok konuşulan bilimkurgu filmi elbette Yıldız Savaşları’dır. Gerek konusuyla, gerek filmin çekiliş şekliyle, dönemin teknolojisinin çok ilerisinde olan bir filmdi. George Lucas’ın dehasıyla milyonlarca hayranını peşinden sürükleyen bir seri olma unvanına sahiptir.
Filmin hayran kitlesi o kadar artmıştı ki, 1966 yılından itibaren 3 sezon boyunca yayınlanan Uzay Yolu dizisi fanatikleri ile Yıldız Savaşları fanatikleri birbirlerine karşı üstünlük savaşına girmişlerdi. (Yok efendim bizimki daha bilimsel kurguymuş da yok sizinki değilmiş de… Yahu otur izle işte rahatsız mısın nesin)

Mad Max – Çılgın Max : (1979 – 1981 – 1985)
İşte Mel Gibson’ı sevmek için bir sebep. Hatta belki de edinebileceğiniz tek sebep. Kıyamet senaryosu sonrasında Petrol için savaş veren çetelerin anlatıldığı unutulmaz bir film serisiydi Mad Max. Ahlakın yerle bir olduğu, sadece yaşamak için savaş verilen atmosfer filmde çok iyi yansıtılmıştı. Çöl arazide masrafın neredeyse sıfır olduğu bir yapımın, konusu iyi olduğu zaman çok iyi gelir getirebileceğinin göstergesiydi Çılgın Max.

Alien – Yaratık : (1979 – 1986 – 1992 – 1997, Predatore karşı serisi : 2004 – 2008)
Adına binlerce espri, gönderme ve dalga geçmeler yapılsa da zamanının en iyi korku tabanlı bilimkurgusudur Alien. Resmen canlı bir organizma tasarlanmıştır bu film için. Gelişimi, fiziki yapısı ve hareketleri kusursuzca işlenmiştir. Çirkin suratlı dişlek yaratığın bile bu kadar hayranı olması, bilimkurgunun çıkardığı işi gözler önüne sermektedir aslında.

Tron  : (1982 - 2010)
Bilgisayarların gelişmesiyle bir fikri ortaya attı Tron. Çalışan devreler üzerinde sibernetik bir hayat olsaydı nasıl bir şeye benzerdi acaba? Matrix’in fikir babası olmuştur bu bakışıyla teknolojiye. Siber dünyaya girip oradaki yaşamı incelememize izin vermiştir. Tron bir efsaneden fazlası, bir öncü olmuştur aslında.

Dünyayı Kurtaran Adam : (1982)
Türk sinemasının komedide ne kadar usta olduğunu gösteren en önemli yapıtlardan biridir. Hababam Sınıfının ardından Türk tarihinin en komik filmi olmuştur. Bilimkurgu olarak ise büyük öncülüklere imza atmıştır. Ellerinizi altın suyuna soktuğunuzda, altının bozuk paralar şeklinde biçimlenip ellerinizi nasıl kaplayabileceğini, peluş canavarları nasıl ikiye böleceğimizi, bir adamın ortadan ikiye bölünce, iki tarafında da bir burun ortaya çıktığını ve yıldız savaşları filmindeki sahneleri çaktırmadan(!) nasıl filme yansıtabileceğimizi öğrenmiştik. Bu filmi izlerken bilimsel yönüne kapılıp, koltuktan koltuğa atlayarak dünyayı kurtarmaya çalışan kişileri tanıdım. Yeminle.

The Terminator  - Terminator (1984 – 1991 – 2003 – 2009)
Robot fikrinin en iyi işlendiği filmdir kendisi. Hem zaman yolculuğu hem teknoloji bir arada işlenerek bilimkurguda zirve yapmıştır. Hatta ikinci filminde cıva adam olarak tabir edilen bir üst terminator ile izleyenleri “vay anasını teknolojiye bak” dedirtmiştir. Terminator bir demir yığını değil, bir sevgi kelebeğine dönüşmüştür filmlerinin devamında izleyicilerin gözünde. (Astalavista Bebeğim)

Back to the Future – Geleceğe Dönüş : (1985 – 1989 – 1990)
Bilimkurgu ve film denilince akla gelen ilk isim Steven Spielberg’dür. Ve onun en sevilen filmlerinden olan, geleceğe dönüş serisinin ilk filmi vardır. (E.T. den sonra.) Zaman yolculuğundaki paradoksa “zamanda yolcuk, yapıcı olduğu sürece gerçekleşebilir” fikriyle yeni bir açıklama getirmiştir. Ve bu düşünce bir kısım bilim adamı tarafından bile kabul görmüştür.

Waterworld – Su Dünyası : (1995)
Deniz manzaralı ev sorununa çözüm getiren, küresel ısınmanın iyi yönlerini anlatan bir film olduğunu söylemeyi isterdim ama değil. Sular altında kalan dünyada, gemi ve teknelerde yaşayan, birbirine güvenmeyen ve kazık atan çıkarcı insanların filmidir Su Dünyası. Hem petrol krizi, hem küresel ısınma, hem de evrim bir arada işlenir aslında filmde.

Cube – Küp : (1997 – 2002 – 2004)
İlk filmi teknolojik oyuncaklardan oluşuyordu genel anlamda. Ama ikinci filmde “quantum fiziğinin filmini yapabilir misin” sorusuna cevap verir nitelikte bir senaryo çıkardı karşımıza. Makro düzeyde bir quantum mekaniğini çok iyi şekilde yansıtmıştı film. Ve serinin son filminde ise olayların en başını anlattığını ve “vay anasını bu adam o muymuş” dedirten final sahnesiyle herkesi etkilemiştir eminim.

Starship Troopers – Yıldızgemisi Askerleri : (1997)
Robert A. Heinlein’in kitabından uyarlanan film, görsel bir şölendi izleyenler için. Oyunculuk konusunda çok fazla iddiası yoktu ama izleyenler için bunun zaten önemi yoktu. Serinin devam filmi olarak çekilen diğer gereksiz filmlerin tarihlerini de almaya gerek yok sanırım. Çünkü yıldız gemisi askerleri ve onun böceklerle dolu dünyasını en güzel anlatan film ilkidir. (Günümüz filmlerinde bile silah ateşlendiğinde her merminin yaratığa girmesini ve bir parça koparması gibi ayrıntıları göremiyoruz.)

Matrix : (1999 – 2003 – 2003)
Ve geldik son filmimize. Binlerce yıldır filozofların gerçekliği sorgulayışına yeni bir bakış açısı getirdi Matrix. Bütün gördüklerimizin aslında bir simülasyondan ibaret olduğunu söylemesi, ona inanan binlerce insanı peşinden sürükledi. Gerçekle sahteyi nasıl ayırt edebiliriz? Bunların birer programdan ibaret olmadığını nereden bilebiliriz? Gerçek zannettiğimiz şeylerin, aslında zihnimizin bize oynadığı oyunlar olmadığını nasıl anlayabiliriz? Bu sorularla “What is the Matrix” diyerek çıldıran insanlar olmuştu zamanla. Ama bilinen bir gerçek varsa, Matrix’in kullandığı teknolojiyle film endüstrisine bir devrim yaratmış olmasıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...