23 Mayıs 2012 Çarşamba

Dünya Çapında Bilimkurgu ve Fantastik Kitaplar Neden Türkiye'den Çıkmaz?

Başlıktaki soru çoğu zaman merak konusu haline gelmiş, üzerinden birçok fikir yürütülmüştür. Dünyadaki usta yazarların yanında Türkiye'nin bu konularda yeteneksiz kaldığı ve Türk işi bilim kurgu, fantastik türlerinin tam oturmadığı bu söylentilerin başında gelir.

Peki dünya çapındaki diğer yazarları farklı kılan nelerdir? Fantastik ve bilim kurgu kitaplarıyla mı büyüdükleri için? Onları usta bir yazar yapan, yaşadıkları ülkelerin imkanları mıdır? Bir bakıma evet. Ama düşündüğünüz gibi, onların bu türler içinde büyümesinden dolayı değil, onlara imkan sunulmasından dolayıdır.

Öncelikle "yazar" ne demektir bunu bir açıklığa kavuşturmak gerekir. Yazar olmak için hangi kriterlere sahip olunmalıdır sorusunun cevabı "sadece istemek gerekir" olmalıdır. Çünkü bir yazar hayal gücünün sınırlarınca yazabilir. Bir fikri olmayan, ama cümleleri çok iyi olan birisi, çok kitap okumasının meyvelerini gözler önüne serer. Fakat konusu olmayan bir kitabı kimse okumaz. Bu yüzden yazar demek; kendince düşüncelerini yansıtabilen, düşünen, hayal eden, araştıran ve bunları başkalarıyla paylaşmak için yazan kişilere denir.

Eğer bir fikriniz varsa, onu kağıda dökebilirsiniz. Tecrübesizlikten dolayı elbette hatalarınız olur, ama bu hataları düzelten kişilere "Editör" adı verilir. Editörler yeri gelince beğenilen konuyu yazan kişiden satın alırlar ve kitabı baştan aşağıya yenileyerek piyasaya sürerler. Ancak Türkiye'de Editör anlayışı bu kapsamda işlememektedir. Türkiye'de daha çok "inceleme ve hataları bulma" şeklinde işleyen bir editörlük söz konusu. Bu durumda kitap içindeki hatalarınızdan dolayı, dünyanın en iyi fikirlerine dahi sahip olsanız yazdığınız roman göz ardı edilmektedir.

Unutmamak gerekir ki, yabancı yazarlar da bir anda dünyanın en iyileri listelerine girmemişlerdir. Elbette aralarında böyle çıkışlar yapanlar olmuştur. Ama onlar da gördükleri destek sayesinde kendilerini geliştirmişlerdir. Yabancı yazarlar ile Türk yazarlar arasındaki en büyük fark da bu destekten kaynaklanmaktadır. Yabancı yazarların gördükleri editör yardımı ve ilgi, bizdekinin kat kat üstündedir.

Türkiye'de bir kitabın satılmasının en büyük etkeni, o kitabın yazarının kim olduğudur. Tanınmamış yazarlara karşı büyük bir ön yargı ile yaklaşmaktayız. Fakat yabancı bütün yazarların kitaplarını sadece konusu için okuyabiliyoruz. Bu durumda Türkiye'deki yayın evleri de işi ticari olarak düşünerek, önce yazarın tanınmışlığına göre kitaplar basmaktadırlar. Eğer yazar ünlü değilse, yazarın başardığı işler ve geçmişindeki önemli olaylar göz önünde bulundurulur. Bunun nedeni ise kitabın yazarının kim olduğu soruşturulduğunda, okuyucunun gözünü dolduracak önemli bir şahıs izlenimi verebilmektir.

Eğer geçmişinizde ön plana çıkan bir kariyeriniz yoksa ve daha önce bilindik bir kitabınız basılmadıysa, kitap yayımlatmanız çok zor bir duruma düşmektedir. Türkiye'de yine fazlasıyla dönen "Torpil" olarak adlandırdığımız tanışları araya sokmanız gerekebilir. Buna da sahip değilseniz, kendinize başka bir uğraşı bulsanız iyi edersiniz. Çünkü sizi kimse ciddiye almayacaktır.

Hayal gücü sadece Türkiye'nin dışındaki insanlarda olacak diye bir zorunluluk yok elbette ki. Türkiye'de nice mükemmel fikirleri olan kişiler, az önce söylediğim sebeplerden dolayı hiç tanınmadılar veya eserlerini, düşüncelerini ve sanatlarını gösteremediler. Çünkü Türkiye'deki ön yargılar sebebiyle ortaya çıkan ticari kaygılar buna engel olmuştur.

Ön yargının en başında yazarın adına olan hayranlık gelmektedir. Yazarın kim olduğundan bile çok, isminin ne olduğuna karşı bir öğrenme eğilimi içerisine girmekteyiz. Bir insanın ismi onun ne kadar başarılı olduğunu göstermeyeceğini anlamamakta ısrarcıyız. Ancak bu durum sadece Türkiye'de değil, dünya çapında da bir sorundur. Bu yüzden birçok yazar kendi ismini saklayarak, farklı ve göze daha çok hitap eden isimler ile kitaplarını bastırmaktadırlar.


Haliyle örnek vermek gerekirse ismi "Abuzer Nalburcu" olan birinin kitabı hiç satılmayacaktır. Bunun yanı sıra yan yana duran iki kitaptan birinde yabancı bir isim, diğerinde Türk bir isim varsa eğer, elbette ki yabancı isim daha karizmatik görünmektedir ve albenisi daha çoktur. Tekrar söylemek gerekirse, bir kitabın iyi olduğunu göstermek için yazarın adının önemi yoktur. Hatta yazarın başarılarının dahi önemi yoktur. Bu duruma en iyi örnek, hayatında neredeyse herşeyini kaybetmiş olduğu bir döneme giren J.K.Rowling'i verebiliriz. Rowling, geçmiş başarısızlıkları üzerine bir bar köşesinde hayalini kurduğu Harry Potter'ı yazmaya başlamıştır. Yazdığı romanın gayet başarılı olduğunu gören yayınevi ise ona destek verip, romanlarını dünya pazarına sunmuştur. Şimdi ise dünyanın en bilinen yazarları arasındadır. Çünkü kim olduğuyla değil, neler yazdığıyla ilgilenilmektedir.

Türkiye'de daha da çok fazlalaşan bu ön yargının sebebi ne olabilir peki? Öncelikle elbette kabul etmek gerekir ki birçok yabancı yazar Türk yazarlardan çok daha iyi eserler çıkarmakta. Ancak altını çizerek söylemek istiyorum ÇIKARMAKTA... Daha önce de bahsettiğim gibi Türkiye'de torpiliniz ve başarınız yoksa kitabınız genelde ciddiye alınmaz. Hatta yayın evleri en basit sorularınızı dahi cevaplamamaktadırlar. Elbette günde binlerce mesaj alıyor olabilirler, ama meslekleri gereği iyi veya kötü hepsine bir cevap vermeleri gerekmektedir. Cevap verilmediği takdirde, yayınevinden umudunu kesen yazar bir başka yayınevine elindeki örneği gönderir. Sonra bir başka ve daha başka yayın evleri derken, bir anda kendi kitabını inceleyen 20 tane yayın evi ortaya çıkar.

Demek istediğim, yayın evlerinin yoğun olmalarının en büyük nedeni, birbirlerinin kitaplarını aynı anda incelemesi ve bu kitaba cevap veren ilk yayınevinin yazar ile anlaşmaya varması. Bu durumda diğer yayın evleri boşu boşuna bir inceleme içerisine girmektedir ve vakit kaybetmektedir. (Tabi inceliyorlarsa...) Peki bu durumda suçlu kim?

Yazarın gönderdiği örneğe anında cevap veren "Size .... zaman sonra tekrar ulaşacağız" diyen yayınevi yazarın da desteğini alır. Yabancı ülkelerde bu sistem gayet güzel işlerken, neden Türkiye'de işlememektedir diye bir soru ortaya çıkıyor. Çünkü Türkiye'de kitap basımı, ticari bir olguya dönüşmüştür. Baktığınız zaman Türkçe olarak en çok basılan ve satılan kitaplar siyasi, kişisel gelişim ve aşk romanlarıdır. Ve onların da en çok tanınan isimleri satılmaktadır. Çünkü ne insanlar yeni türleri denemeye cesaret bulabiliyor, ne de yayın evleri yeni türleri piyasaya sürme riskine girebiliyor.

Başlangıcından beri fazlasıyla yayın evlerine saldırı içerisinde bulunuyorum ama hakkını vermek gerekir ki gerçekten işini yapan yerler de vardır. Ne yazik ki bunları bulmak gayet zor bir iştir. Büyük yayınevleri isimlerinin ağırlığından dolayı çok az kişiyi ciddiye almakta, küçük yayınevleri ise bulunmak için fazla gizli saklı kalmaktadırlar.

Peki bu durumda bizlere yardımcı olabilecek bir kuruluş var mıdır? Belki son zamanlar ismini fazlasıyla duymuş olabilirsiniz; FABİSAD adındaki dernek, bilim kurgu ve fantastik türünde eserler verenlere destek olmak ve Türkiye'de bu türü korumak adına çalıştığını iddia eden bir kuruluştur.

"İddia eden" demekle neyi kastettiğimi, siteye girip biraz inceledikten sonra anlayabilirsiniz. Türkiye'de çıkan bütün fantastik ve bilim kurgu kitaplarının listesi olması gerektiğine inandığım bu sitede, sadece üyelerin yayımladıkları kitapların reklamı yapılmaktadır. Baktığınızda bu sitenin, (veya kendilerine her ne diyorlarsa) tamamen reklam amaçlı ortaya çıktıklarını görebilirsiniz. Eğer elinizde bir roman varsa ve bu romanı bastırmak için ne gibi bir yola başvurmanız gerektiği hakkında bilgi isterseniz, veya aklınızda takılan herhangi bir soruyu yöneltirseniz, cevap alamayacaksınız. Peki sizin sorunlarınıza cevap verilmeyecekse, bu kuruluşun kurulduğunu "İddia" ettikleri amaçları gerçekleştirdiklerini söyleyebilir miyiz?

Eğer aklınızda sorular varsa, The Ice Dream sitemizdeki Kitap bölümünde, makaleler başlığı altında gerek kitap yazımı hakkında gerekse diğer konularla ilgili elimizden geldiğince yardımcı olmaya çalışmaktayız. Bu yazımızda ise madem yayın evleri ve size değer vermeyenler hakkında bunca konuda konuştuk, size elimizden geldiğince kitabınızı nasıl yayımlatabileceğiniz hakkında bazı önerilerde bulunacağız.

Öncelikle eğer bir birikiminiz varsa ve kitabınıza güveniyorsanız, şahsi yayınevi olarak geçen yayın evlerinden biriyle anlaşmaya girebilirsiniz. Şahsi yayın evleri, kitabınızın özelliklerine göre ödediğiniz ücretler ile kitabınızı her türlü editör yardımından geçirerek ve çok kısa sürede her sorunuzu cevaplayarak sizlere maksimum düzeyde olanaklar sağlamaktadır.

Ancak bu yayın evlerinin en kötü yanları ise, iyi veya kötü olsun herkesin kitabını bastıklarından dolayı, kitabı satın almak isteyenlerin gözünde haklı olarak bir ön yargıya düşmeleridir. Çünkü şahsi yayın evlerinden basılan bir kitap okuduysanız ve hiç sevmediyseniz (sonuçta bu tip yayın evleri kitabın iyi veya kötü olması konusunda karar vermemektedir) daha sonra oradan çıkan kitapları da almamakta ısrarcı olabilirsiniz. Yani iyi bir kitabınız dahi olsa yayınevinin kötü ününe kurban gidebilirsiniz.

Şahsi yayın evlerinin diğer sorunu ise fazla pahalı olmalarıdır. Hiçbir kar amacı gütmeden kitaplarınızı basmaya çalıştıklarını iddia etseler de, gerek sizden aldıkları binlerce liranın üzerine, bir de sattıkları kitaplardan aldıkları yüzdeler eklenir. Size düşen %40 pay dahi, bir sonraki basım için ödeyeceğiniz binlerce lira yüzünden %20'lere düşecektir.

Bir diğer seçeneğiniz ise bir matbaa ile anlaşıp kitabınızı bastırabilir, internet üzerinden satabilirsiniz. Yurt dışında bunu yapan birçok kişi var fakat Türkiye'de büyük gayret gerektirmektedir. Kitabınıza bir kapak yaptırmanız ve bir şekilde editör yardımı almalısınız. Ardından kitabınızı satmak için tek tek kitabevlerini gezmeniz, saatlerce internette dolaşmanız gerekebilir.

Bu yüzden yapabileceğiniz diğer yola, yani normal bir yayıneviyle anlaşma yapmaya çalışmalısınız. Daha önce de bahsettiğim gibi, yayın evlerinin ticari kaygıları yüzünden romanınız kelime kelime incelenir. Kendilerine ters düşen en ufak bir durumda ise yayımlamaktan vaz geçerler. Hatta birçok yayınevi size kitabınızı basmaktan vaz geçtiklerini dahi söylemezler. Sizlerin Jedi güçlerinizi kullanarak bunu anlamanızı beklerler.

Bu umursamazlıklara nazaran kendi çizginizi ortaya koymalısınız. Net bir mesaj ile kendilerine dönmelerini, gerekirse emretmelisiniz. Çünkü onlar, sizler olmadan var olamazlar. Siz olmazsanız yabancı kitapları çevirip satabilirler ve belli bir noktadan sonra "neden Türk kitaplarını basmıyorlar" şeklinde bir saldırıya uğrayacaklardır. Türk yazarlara destek vermeyen bir Türk yayınevi, yine işini tam anlamıyla yapmıyor demektir.

Büyük yayınevleri zaten, bu türlü bir eleştiri almamak için tanıdıkları kişilerin anlaşmalı olarak bir kaç kitabını basmaktadırlar.

Bu arada eğer kitap yazmışsanız, kitabınızı nasıl yayınlatabileceğiniz hakkında birçok araştırma yapmışsınızdır. Bu araştırmalar arasında "Telif hakkı" ile ilgili yazılara da denk gelmişsinizdir. Öncelikle bir kitabın telif hakkını almak isterseniz, sayfa başına büyük paralar, bütün kitap için ise binlerce lira ödemeniz gerektiğine dair bazı yazılarla karşılaşmış olabilirsiniz. Doğru... Ama unutulmamalıdır ki, telif almanın amacı, kitabın size ait olduğunu ve ilk defa sizde bulunduğunu belgeleyebilmektir. Bunu ucuz yolla yapabilmeniz için bazı alternatif seçenekler de okumuş olabilirsiniz. İnternetten indireceğiniz bir program ile dosyanızı tarihsel olarak işaretleme veya kendi kendinize kitabınızı normal yollar ile postalamak bunların arasında en yaygınıdır. Ancak çözüm değildir. (Özellikle posta yolu...)

Son zamanlarda telefon mesajlarından dahi bazı davalar sonuçlanmaktadır. E-Posta ve telefon mesajlarının hukuk alanında delil olarak kullanıldığını unutmayın. Elinizdeki romanı bir yayınevine E-Posta ile gönderdiyseniz, bu postayı silmeyin. Çünkü bu sizin telifiniz olacaktır. Gönderdiğiniz E-Posta'dan sonra, sizden daha önce bir tarihte kitaba sahip olduğunu kimse iddia edemez.

Kitabın tamamını göndermeye karşı kendinizi rahat hissetmiyorsanız, kitabın ilk 20 sayfasını yayın evlerine gönderebilirsiniz. Yurt dışında yine böyle bir sistem ile yayınevlerince kitabın devamı yazardan talep edilmektedir. Ama işin kötü yanı Türkiye'de yayın evleri ilk 20 sayfayı da önemsememektedir. (Belki tutar siz yine de deneyin.)

E-Posta ile yapılan başvurular çok ciddiye alınmadığından, kitabınızı bizzat yayın evlerini gezerek tanıtmanız gerekebilir. Eğer imkanınız yoksa, kitabın bir çıktısını alarak göndermeniz, E-Posta'ya nazaran daha çok ilgilenilmesine yol açar. Kitabınızın bir kopyası ile birlikte, kendi özgeçmişinizi, kitabın konusu hakkında kısa bir özeti ve iletişim bilgilerinizi eklemeyi de unutmayın.

Ama daha önce de dediğim gibi, elinizde bir kanıt olması gerektiğinden öncelikle herhangi bir yere, arkadaşınıza, hiç olmazsa kendinize, kitabınızı e-posta ile gönderiniz ve bu mesajı silmeyiniz. (Bu arada modern çağın teknolojik gelişimlerini göz önünde bulundurarak, kitabınızı bilgisayar üzerinden yazdığınızı varsayıyoruz.)

Kitabın çalınmasını önlemenin bir diğer yolu ise, son zamanlarda fazlasıyla yapılan şekilde kitabınızı seri halinde yazmaktır. İlk kitabınızda genel konu hakkında bir giriş yapıp, gerçek hikayeyi tamamen gizemli bırakabilirsiniz. Konunuzu çalmaya kalksalar bile, devamını beceriksiz yazarların eline bırakıp mahvedeceklerdir. (Pek iç rahatlatıcı değil ama hiç olmazsa kendi öz fikirlerinizin çalınmasından iyidir.)

Kitabınızı çalmayı önlediniz ama hala yayımlamakta sorunlar yaşıyorsanız yapabileceğiniz en etkili yol beklemektir. Eğer yayınevi tarafından size bir bekleme süresi verilmediyse, 15 gün aralıklarla kitabı gönderdiğiniz yayınevini rahatsız edin. Hatta bıktırın. "Kitabınızı basacakları varsa dahi basmasınlar" amacıyla değil, bu işi yapmak zorunda olduklarını onlara hatırlatmak için bu yola başvurun. Unutmayın, eğer kitabınızı basmazlarsa bu onların kaybıdır, sizin değil.

Bu kadar öz güven sahibi olmanın doğru olup olmadığını düşünebilirsiniz. Eğer kitabınıza tam olarak güvenmiyorsanız bu işe hiç girmemeniz en doğrusudur. Etrafınıza bakın. Bilimkurgu veya fantastik bir roman yazdığını söyleyen Türk bir yazarın kitabını okuyun. Eğer ondan daha iyi bir konunuz ve olaylar ağınız olduğunu düşünüyorsanız, (ki zaten basılmış olanlara bakınca büyük ihtimal daha iyi konunuz vardır) sizin bir eksiğiniz yok demektir. Öz güveninizi kaybetmeyin...

Son zamanlarda sıkça "fantastik kurgulu yazı yarışmaları" yapılmaktadır. Yayınevleri de bu türde iyi eserler çıkaranlar olduğunun farkındalar. Bu tip yarışmalar ile onların sırtından para kazanabilmek ve onları kendilerine çekebilmeyi amaçlamaktadırlar. Tabi ki bu tip yarışmalar sizin için de fırsat demektir. Elinizdeki orta düzey bir konuyu kısa bir öyküye çevirip bu tip yarışmalara katılırsanız, kendi reklamınızı yapmış olursunuz. Hem de yazar olmayı kariyer olarak benimseyecekseniz, bu tip yarışmalar sizin için güzel alıştırmalar olacaktır.

Neden orta düzey bir konu dediğimi açıklamam gerekiyor sanırım. Bazı yarışmaların sözleşmelerine baktığınızda, yarışmayı düzenleyenlerin tamamen yazarı sömürmek için bu organizasyonu başlattığını görebilirsiniz. Size ödül parası olarak verilen çok küçük bir miktardır ancak sözleşmede geçen koşullar gereği yarışmayı düzenleyenler sizin kitabınızdan büyük miktarda kazanç elde edeceklerdir. Bu yüzden elinizdeki en iyi konular yerine, sizi tanıtacak kadar iyi bir anlatım ve kurguya sahip kısa hikayelerinizi göndermeniz, sizin açınızdan daha iyi olacaktır.

Ana konumuza tekrar dönüp bu yazının amacını kısaca özetlemek gerekirse, Türkiye'den Dünya çapında bilimkurgu ve fantastik romanların çıkmamasının en büyük nedeni, yazarların önünün kesilmesidir. İnternet sitelerini gezin, bloglarda dolaşın. Nice yazarlar ile karşılaşacaksınız ki değil Türk, dünya yazarlarına ders verecek düzeyde eserler çıkarmaktadırlar.

Haksızlıklar var diye yine de umutsuzluğa kapılmayın. Kitabınızı olabildiğince tanıtın ve yayımlatmak için gayret gösterin. Unutmayın "Sizin Neyiniz Eksik?"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...