25 Şubat 2012 Cumartesi

Mitolojiye Farklı Bir Bakış Açısı

Mitoloji denilince akla bir ırka ait dini kayıtların incelenmesi gelse de, gerçekte mitolojiler bundan fazlasına sahiptir. Mitoloji bir kültürün sahip olduğu bütün etkenleri gösteren sözlü ve yazılı anlatımlardır. Araştırmalara göre mitolojide ismi geçen tanrılara zamanında tapıldığı düşünülmektedir. Ancak bu yazımda konuyu biraz daha farklı ele alacağım. Yunan mitolojisinin tanrılarını ve olaylarını incelerken, onların ve özelliklerinin nereden gelmiş olabileceği üzerine fikirlerimi yansıtacağım.

Özetle mitolojinin aslında betimleme amaçlı kullanılan isimlerden yola çıktığına inanmaktayım. Mitolojinin yazıldığı dönemlerde kullanılan edebiyatın özellikleri nedeniyle, yazılan hikâyelerde, belirli elementlere ve unsurlara isimler verilmiş ve bu isimler kişileştirilmiştir.

Şöyle düşünecek olursak, günümüzden 10 bin yıl sonra şimdiki uygarlıktan geriye sadece birkaç eser kalmış olsun ve o zamanın uygarlığının günümüz hakkında hiçbir fikri olmasın. Günümüzde yazılmış bir vampir hikâyesi ve ya fantastik bir romanı inceledikten sonra onların bize bakış açısının “saçma inanışları varmış” şeklinde olması, tamamen önyargıyla hüküm verdiklerini gösterir. Tıpkı günümüz araştırmacılarının da eski mitolojik kaynaklara aynı önyargı ile ele almaları gibi. Veya gelecek insanlarının edebiyat anlayışında betimlemelerin olmadığını düşünün. “Kurt gibi uğuldayan rüzgâr” tabiriyle karşılaştıklarında “rüzgârı kurt zannediyorlarmış” demeleri doğru mu olurdu sizce?

Elbette mitolojide ortaya çıkan ilk eserlerin ardından kısa süre içinde bir dine dönüşmüş olabilir. Ama unutmayın ki ilk vampir hikâyeleri yazıldığında da onlara inanan milyonlarca insan ortaya çıkmıştı.
En iyisi lafı daha fazla uzatmadan ne demek istediğimi incelememize geçerek anlatalım.

YARATILIŞ VE İLK TANRILAR

Her mitolojide olduğu gibi Yunan mitolojisinde de bir yaratılış efsanesi anlatılmaktadır. İlk tanrıların başında Gaia(yeryüzü tanrıçası) ve Uranos(gökyüzü tanrısı) yer almaktadır. Bu ikisinin birleşmesinden Titanlar, Hekatonkheir'ler ve Kyklop'lar(Kiklop, tepegöz) ortaya çıkmıştır. Kısaca bu ırkları tanıyalım.

Kyklop
Titanlar : Efsanevi Altın Çağ'da dünyayı yönetmiş olan, 12 tanrıdan oluşan ırktır. (yazının devamında titanlara ayrıntılı olarak değineceğim)

Kyklop’lar : Alınlarının ortasında tek gözleri olan, insan etiyle beslenen devler. Kimi yerlerde yer altının ateşini yüzeye çıkardıkları yazılmaktadır. Gaia ve Uranos’un ilk çocukları olan Kyklop’ların isimleri Brontes, Steropes ve Arges (gök gürültüsü, parıltı ve şimşek) idi.

Hekatonkheir'ler : Elli başlı, yüz kollu yaratıklar. Kottos, Briareus ve Gyes  (öfke, güç, dehşet) Uranos ve Gaia’nın ilk çocuklarıydı.

Mitolojiye göre Uranos ve Gaia’nın birleşmesi ile 3 Kyklop ve 3 Hekatonkheir doğmuştu. Betimlemelere bakıldığı zaman bu yaratıklar gerçekten efsanevi canlılar gibi görünüyorlar. Ama dünyanın yaratılışı hakkında yazılan diğer kaynakları incelediğinizde hiçte öyle olmadıklarını fark edeceksiniz.

Eski kaynaklarda dünyanın üstü atmosfer ile kaplandıktan sonra,  dünya üzerinde 3 adet büyük yanardağın ortaya çıkmış olduğu yazmaktadır (Bu arada Uranos aynı zamanda Gaia’nın oğludur. Yani Gaia, önce etrafını kaplayan Uranos’u doğurmuştur, sonra ondan çocuklar yapmıştır.) Hatırlarsanız Kyklop’lar, bir gözü olan, yer altı alevini yeryüzüne çıkaran devlerdi. Tıpkı yanardağlar gibi. Ayrıca insan etiyle beslendikleri inanışı, yanardağı patlamasıyla yok olan şehirler ve insanlardan sonra ortaya çıkmış olabilir. Ve 3 Kyklop’un ismimleri (gök gürültüsü, parıltı, şimşek) yanardağ patlamasından sonra ortaya çıkan gürültü, ışık ve etrafa yağan ateş toplarını simgeliyor gibi.

Eski kayıtlara bakmaya devam edelim. Yanardağların ardından ilk canlılık olan bitkiler ve ağaçlar ortaya çıkmıştır. İlk ormanlaşmanın ise aynı köke sahip, devasa bir alana yayılan ağaçlardan meydana geldiğine inanılır (Örnek : Afrika’daki Quaking Aspen ağaçları). Bu anlatım Hekatonkheir'lere çok benzemektedir. Hekatonkheir'ler de 50 başlı 100 kollu yaratıklardır. Tıpkı bir orman ve ormandaki ağaçların dallarını anlatır gibi.

Yunan mitolojisinde, çocukları Kyklop ve Hekatonkheir'lerden hem iğrenen hem de kendi iktidarını almalarından korkan Uranos, çocukları doğdukça onları yerin derinliklerine(Tartaros’a,-Cehennem-) attığı ifade edilir. Burada ise bu canlıların ölümsüz olmadıklarını, zamanla yok olduklarını anlıyoruz.
Ayrıca doğan çocukların Gaia’nın üzerinde ve içinde olduğu anlatılmaktadır. Yani canlılığın her zaman yeryüzü üzerinde var olduğu belirtilir. Gökyüzü onların dışarıya çıkmalarına asla izin vermemiştir.

Tabi mitoloji dilden dile yayıldıkça ve farklı ellerden geçtikçe farklı anlatımlara sebep olmuştur. Sabit bir karakter farklı yazarların elinde çok farklı kişiliklerle karşımıza çıkmaktadır. Bu yüzden en ayrıntılı anlatımların aksine, mitolojinin temelini oluşturan unsurlara bakmamız doğru olacaktır.
Şimdiye kadar bakıldığında mitolojinin aslında sadece anlatımın kişileştirilmesi olduğu görülmektedir. Şimdi ise daha ayrıntılı anlatımları olan alt tanrılara ve olaylara göz atalım.

TİTANLAR

12 titan, dünya ve insanların var olması için gerekli elementleri ve unsurları yönetmekteydiler. Bunlar:

Gaia – Toprak
Kronos – Zaman
Okeanos – Okyanus
Tethys – Yer altı suları
Hyperion – Güneş
Theia – Görüntü ve değerli taşlar
Koios – Akıl ve kuzey kutbu
Phoebe – Karanlık ve gizem
Rhea – Cinsel bereket ve dağlık bölgeler
Mnemosyne – Hafıza ve hatıra
Themis – Yağmur
Kriyus – Savaş ve barış
Iapetos – Ölümlülük yara ve yaşam süresi

Titanların birbirleriyle olan ilişkileriyle doğan çocukları da genelde kendi yönettikleri alanların bir bölümüne sahip tanrılar veya canlılar olarak bilinirler. Örneğin Okeanos(okyanus) ve Tethys’in(yer altı sularının) birleşmesiyle Nemfler meydana gelmiştir. Nemfler su perisi olarak bilinmektedir. Bu anlatımın, okyanusun ve yer altı sularının birleştiği yerlerde ilk deniz canlılarının ortaya çıktığının betimlemesi olması oldukça yüksektir. Bildiğiniz gibi evrim teorisinde de ilk canlıların okyanusta meydana geldiğine inanılır. Bu inanış mitolojik dönemlerde de elden geçmiş olabilir.

Başka bir örnek olarak ta insanoğlunun yaratılış hikâyesi olan Prometeus gösterilebilir. Prometeus, Iapetos (ömür tanrısı) ve Klymene’nin oğludur. Klymene ise Okeanos ve Tethys’in başka bir çocuğu olan bir denizkızıdır. (veya birden çok deniz canlısını anlatır ama genel isim verilmesi nedeniyle tek olarak bilinmektedir.)

Bazı rivayetlerde insanları çamurdan Prometeus’un yarattığı öne sürülür. Yani insanın temelini oluşturan su ve ömrün oğlu, insanları yaratmıştır. Ve Prometeus hakkında bilinen en yaygın efsane de, insanların aşlarını pişirememesi için ateşi saklayan Zeus’tan, bir kıvılcım ateş çalarak insanlara vermesidir. Yani Prometheus, insanlığın devamlılığı için gerekli herşeyi temsil ediyor olabilir.

Ayrıca Prometeus’un hikayelerinde kardeşi olarak bilinen Epimetheus vardır. Ama aslında Epimetheus insan ırkındaki erkek soyunu simgeler. Epimetheus kelime anlamı incelendiğinde “pişmanlık” anlamına gelmektedir. Bir nevi insanoğlu bir pişmanlık eseri olarak görülüyor olabilir. İnsanları sevmeyen Zeus onları başına musallat olması için yine çamurdan Pandora’yı yaratır ve Epimetheus’a verir. Pandora burada kadın ırkını temsil etmektedir. Daha sonra Epimetheus ve Pandora’nın evlenme hediyesi olarak Zeus, Pandora’ya bir çömlek hediye eder (Pandora’nın kutusu.) Ancak bu çömleğin kesinlikle açılmaması gerekmektedir. Merakına yenilen Pandora kutuyu açar ve kutunun içinden dünyaya kötülük yayılır. Son anda Epimetheus kutuyu kapatmıştır ancak içeride sadece “umut” kalmıştır. Bu ise kötülüğün yayılmamış olması umududur.

Bu metinleri incelediğinizde yaratılışın kişileştirilmiş isimlerle bağdaştırıldığını görebilirsiniz. Pandora hep bir kişi olarak anlatılsa da aslında kadın ırkını temsil eder. Epimetheus ise erkek ırkının temsilcisidir. Yani anlatımlarda “Epimetheus Aiolos’a (Rüzgâr tanrısı) yalvardı” gibi bir cümle geçtiğinde, fırtına yüzünden zorda kalan insanların, fırtınanın durması için yalvardığı anlatılmakta olduğunu anlamalıyız.

Kısacası, mitolojinin ilk oluştuğu dönemlerde çok tanrılı bir din olarak değil, kişilik verilmiş anlatımlarla dinin veya olayların anlatılmasına dayanmakta olduğunu söyleyebiliriz. Tabi aradan geçen yüzyıllar bu anlatımların farklılaşmalarına, farklı hikâyelerin anlatılmasına veya bu anlatımlarda geçen hikâyelere gerçekten inanılmasına neden olmuş olabilir.

Siz siz olun, anlatılan her şeyi olduğu gibi kabullenmeyin. Unutmayın ki her anlatılan olayın aslını sadece onu yaşayan bilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...