18 Aralık 1939 yılında Londra’da dünyaya gelen Moorcock, II. Dünya Savaşının yıkıntıları arasında büyüdü. Onlu yaşlarına geldiğinde fanzinler çıkartmaya başladı. Birkaç yıl sonra öykülerini ve yazılarını satmaya başladı. 1956 yılında, sadece on altı yaşındayken, Tarzan Adventures dergisi'nin editörü oldu fakat bir çizgi roman dergisi olan Tarzan Adventures'de daha fazla yazı bulunmasını istediği için dergiden ayrılmak zorunda kaldı. Ardından Sexton Blake Library adlı dergide editörlük yaptı.
Bu yıllarda yazarlığın yanı sıra diğer bir tutkusu olan gitar çalmaya da yöneldi. Soho’da kafelerde çaldı, sonraları Paris’de de müzisyenlik yaptı. Avrupa’da bir süre dolaştıktan sonra tekrar İngiltere’ye döndü.
Bu dönemde yazmaya başladığı Elric kitapları ile tanınan bir yazar oldu. 1964 yılında İngiliz bilim kurgu dergisi New Worlds dergisinin editörü oldu. Sıradan sayılabilecek bir bilim kurgu dergisi olan New Worlds'u, altmışların alternatif kültürün bir aracı yaptığı gibi, çağdaş roman anlayışının da önünü açtı. Bu başarısında J.G. Ballard ve Brian Aldiss gibi yazarların hikâyelerini yayınlamasının önemli etkisi oldu.
Yetmişlerde tekrar müzik ile ilgilenmeye başladı. İsmini Dorian Hawkmoon adlı karakterinden alan Hawkwind adlı bir grupta çaldı. Grubun The Black Corridor adlı albümünde, Moorcock’un aynı adlı kitabından bire bir alıntılar vardır. 1975’de kaydettiği ve Hawkwind grubunun üyelerinin de çaldığı The New Worlds Fair adlı albümü 1981’de yayınlandı. Ayrıca Black Blade adlı Blue Oyster Cult albümünün sözlerini yazdı. Bu albüm ismini Melnibone’lu Elric’in kılıcı Stormbringer'dan almaktaydı. Günümüze kadar Blind Guardian, Summoning, Domine ve Cirith Ungol müzik grupları Moorcock’tan esinlendikleri şarkılar yazmışlardır.
Seksenlerden sonra Moorcock daha “saygın” sayılabilecek Londra Ana (Mother London) ve Bizans Dayanıyor (Byzantium Endures) gibi kitaplar yazdı. Tarzındaki değişmeye rağmen yeni kitaplarında eski karakterlerine sürekli göndermeler yaptı. Bu karakterler hakkında yeni hikâyeler de yazdı.
Moorcock yazmış olduğu fantezi hikâyelerinde, yaratmış olduğu Ebedi Kahraman ve Çoğulevren kavramlarını sıkça kullanmıştır. Bir çok paralel boyut ya da gerçeklikten oluşan çoğulevrende kimlikleri değişen, ancak aynı özden oluşan ya da seçilen ebedi şampiyonlar sadece iyilik ve kötülük arasındaki dengeyi sağlamak için değil, aynı zamanda düzen ve kaos arasındaki dengeyi sağlamak için de mücadele ederler. Kullanılan bu iyi-kötü ve düzen-kaos kavramları “Zindanlar ve Ejderhalar” (Dungeons & Dragons) kitaplarında yönelim için kullanılmıştır. Kimlikleri değişen bu kahramanların yolları çeşitli hikâyelerde kesişir. Ebedi şampiyonların muhtemelen en ünlüsü, altmışlı yılların sonunda yazmaya başladığı Melnibone’lu Elric’dir. Elric sıra dışı bir kahraman olarak dikkat çeker. Hükümdarı olduğu, yüzyıllardır insan diyarlarına hükmeden efsanevi imparatorluğun, sevdiği kadın için yağmalanıp yıkılmasına göz yummuş bir imparatordur. Sevdiğini kurtarabilmek için kaosun hizmetkarı bir iblis ile antlaşma yapar ve kana susamış kılıç “Stormbringer”ı taşımaya başlar. Bu kılıç ile albino ortak bir yaşam sürerler. Elric kılıç için kıyım yaratırken, kılıç da ona yoksun olduğu gücü sağlar. Diğer fantezi hikâyelerindeki kahramanların aksine iyilik için savaşmaz. Burnunun dikine gider, işine geleni yapar. Elric’in hemen hemen yapmış olduğu kahramanca ya da kahramanca sayılabilecek işler, tamamen şartları onu o noktaya getirmesi ile olur. Belki de buna çoğulevrende bir Ebedi Kahraman da olması neden olur. Onu çoğu zaman şartlar zorlar. Bir çok boyutun kesişimindeki ortak bir noktada yer alan efsanevi şehir Tanelorn için savaşması da benzer bir şekilde gelişir. Moorcock’un yarattığı karakterlerin kahramanlıklarını şartlar belirler.
Köln Dükü Dorian Hawkmoon başka bir Ebedi Kahraman olarak karşımıza çıkar. Günümüzden yaklaşık bin yıl sonra geçen hikâyede, büyük savaşlar ve yıkımdan sonra geride kalan dünya anlatılır. Hikayelerdeki kötü adamlar olan Grenbretan yani Büyük Britanya, Moorcock’un İngiltere ve birçok ülke için yaptığı eleştirileri bünyesinde barındırır. Yazarın da daha sonra açıkça belirteceği gibi kitaplardaki göndermeler bilinçli olarak gayet net ve belirgin olarak yapılmıştır. Elric gibi şartların kurbanı olan Dorian Hawkmoon kaos ve düzen, iyilik ve kötülük arasındaki mücadele de yerini alır.
1967 yılında yazmış olduğu İşte O Adam (Behold the Man) ile Nebula ödülü kazanan Moorcock, bu kitapta zamanda geriye giderek aslında zeka özürlü olan Nasıralı İsa’nın yerine geçerek İsa Mesih olan zaman gezgini Karl Glauger’i anlatır. Glauger organik bir zaman makinesi ile geçmişe, Roma hakimiyetindeki Kudüs ve eşrafına yolculuk yapar. Kullandığı zaman makinesinin bir rahim biçimindedir. Bu onun yeniden doğuşunu simgeler. Ne kadar kaçarsa kaçsın, direnirse dirensin sonunda İsa Mesih rolünde çarmığa gerilir. Belki de mevcut Hristiyan inancı ile dindar hatta dinsiz sayılabilecek biri olan Glauger İsa’nın şahadetini taklit eder. Moorcock’un İşte O Adam’ın Türkçe baskısının önsözünde yazdığı gibi, onun karakterlerinin kahramanlıkları zorlu şartlar ve baskı nedeni ile ortaya çıkar.
Moorcock ayrıca yıllar içerisinde İsa Mesih’e göndermelerde bulunmaktan geri kalmaz. James Colvin adı altında yazdığı hikâyeler ve sevilen karakteri Jerry Cornelius’un baş harleri JC, İsa Mesih (Jesus Christ) ile örtüşür.
Moorcock politik görüşlerini açıklamakdan çekinmez. Kendini açıkça “Kraliyet Karşıtı” olarak tanımlar. Konu bilim kurgu ve fantezi olunca, tutucu politik düşüncelerini eserleri ile insanlara empoze ettiklerini düşündüğü yazarları sert ve kendine has bir üslup ile eleştirmekten geri kalmaz. Ktulhu öykülerinin yaratıcısı H.P Lovecraft’ı kadın ve Yahudi düşmanı, ırkçı; I. Asimov ve A.C. Clarke ile bilim kurgunun en önemli yazarlarından biri olarak kabul edilen Robert Heinlein’ı militarist, sağcı olarak niteler ve yazıklarını Adolf Hitler’in Kavgam (Mein Kampf)'ı ile eşleştirir; kapitalizm, rasyonel bencillik ve bireycilik üzerine çalışmaları olan, Rusya doğumlu Amerikalı yazar ve düşünür Ayn Rand’ı “kuduz bir işçi sendikası ve sol karşıtı” olarak eleştirir. J.R.R. Tolkien’in yazdıklarını, hikâyelerdeki mutlu, kırsal İngiltere manzaralarından dolayı A.A. Milne tarafından yazılan Winnie the Pooh öyküsüne benzetirken, Tolkien için “orta sınıf, hristiyan yobaz” kelimelerini kullanır. Bu yazarların öykülerinde çalışan sınıfı kontrol edilmesi, doğru kişiler tarafından yönetilmesi gereken bir yaratık gibi göstererek herkes için dinsel ve ototirer bir düzen içerisinde tek bir doğruyu savunmalarını, her türlü düzen karşıtılığını “kötülük” olarak nitelemelerini ve savaşın tek yol olduğunu savunmalarını eleştirir.
Yazarlar hakkındaki bir çok eleştirisinin yanı sıra H.G Wells, Joanna Russ, Philip K. Dick, John Sladek, Thomas M.Disch, gibi yazarları ise yazdıkları eserleri ve duruşları için över.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder