Bilim kurgu denilince akla gelen ilk fikirlerden biridir
zaman yolculuğu. İnsanoğlunun zamanda ileriye veya geriye gitme hayalleri,
bilim kurgunun gerçekçi bakışlarıyla teoride gerçeğe bile dönmüştür. Einstein’ın
görecelik kuramı ile zamanda ileriye gidilebileceği ve günümüz fizikçilerinin ileri
sürdükleri değişik teorilerle geçmişe gidilebileceğinin gerçekliği
sorgulanmaktadır.
Zaman yolculuğunda bilime olan inanç o kadar fazladır ki, Walt Disney bunun en iyi örneğini sergilemiştir. Walt Disney, gırtlak kanseri nedeniyle ölümünden hemen sonra, Kriyojenik Soğutma ile bedenini dondurarak, gelecekte tekrar çözülerek kanserinin tedavi edileceğine ve hayata döndürüleceğine inanmaktaydı. Bu onun müthiş hayal gücünün yanı sıra, bilime olan inancını da göstermekteydi. Ve eğer bilim onu haklı çıkarırsa, geleceğe giden ilk insanlardan biri olmuş olacaktır.
Roman ve filmlere de konu olan zaman yolculuğu birçok farklı
düşünceyle meraklılara sunulmuştur. Zaman yolculuğuyla ilgili yazılan ilk metinler
Samuel Madden’in Memoirs of the Twentieth
Century isimli romanıdır. Ancak bu konudaki en ünlü eserler H.G.Wells’in
elinden çıkmıştır. The Chronic Argonauts
ve The Time Machine romanları dünya
üzerinde zaman yolculuğu temeline dayanan en iyi kurgular olarak kabul edilmektedir.
1963 yılından beri süregelen Doctor Who’nun serüvenleri ise
dünya tarihinin en uzun soluklu bilim kurgu dizisi olmasının yanı sıra (2011
yılı sonunda 784 bölüm), bilim kurgu ve zaman yolculuğu konusundaki
düşünceleriyle milyonlarca hayran kitlesine ulaşmıştır. Zaman Lordu olan
gizemli Doctor’un geçmiş ve geleceğe sürekli ziyaretler yaparak, sıra dışı
yaratık, ırklar ve robotlarla savaşarak, karşısına çıkan sorunlarla başa
çıkmaktadır.
Sinema endüstrisinde ise ilk zaman yolculuğu filmi, Tay
Garnett’in yönetmenliğini yaptığı 1949 yapımı A Connecticut Yankee in King Arthur's Court isimli filmdir. Ancak
en ünlü zaman yolculuğu temeline dayanan filmler, Franklin J. Schaffner’ın Planet of the Apes’i(1968) James
Cameron’un The Terminator’ü(1984) ve Robert
Zemeckis’in Back to the Future(1985)
filmleridir.
Peki, bunca hayal gücü ve bilimin kendisiyle desteklenen
zaman yolculuğu gerçekleşebilir mi? Bilim adamları zamanın ileriye doğru
aktığından dolayı (değişik düşünceler mevcut ama geleceğe doğru gittiğimizden
dolayı genel kanı bu yönde), sadece kişiler tarafından bu akışı
hızlandırdığımız takdirde geleceğe gidebileceğimize inanıyorlar. Örneğin daha
önce de bahsettiğim Walt Disney’in dondurulması, hala kullanılmakta olan bir
sistemdir. Vücudun bütün hücreleri dondurularak zaman içinde yaşlanmadan,
insanların geleceğe gitmelerine olanak sağlamaktadır. Ancak bütün vücudu aynı
anda ve zarar vermeden çözmek henüz mümkün değildir.
Bunun yanı sıra Einstein’ın izafiyet teorisine göre, ışık
hızına ne kadar yakın giderseniz, zamanda o kadar ileriye adım atmış olursunuz.
Nano saniyelere kadar ölçümler yapan aletlerle, jet içinde uçularak yapılan
testler bu hipotezin gerçekliğini desteklemekte. Einstein’a göre, ışık hızına
yakın bir hızla yarım saat yolculuk ederseniz, gerçek dünyada 80 yıl ileriye
gitmiş olursunuz. Ancak sorun şudur ki, ışık hızına ulaşabilecek bir aletin
yapılması henüz mümkün değil.
Einstein |
Yolcuğu zaman çizgisi üzerinden yapıldığını var sayarak
diğer olasılık üzerinden devam edelim madem. Yaptığınız zaman makinesi ile beş
dakika öncesine gittiğinizi ve kendinizi daha geçmişe gitmeden önce gördüğünüzü
düşünün. Henüz alete girmemişsiniz ama siz orada kendinizi selamlıyorsunuz. Bu
sahne bile geleceğin sabitliğini bozmaktadır. Çünkü sizin o beş dakikalık zaman
içinde yapacaklarınız aksayacaktır. Hatta işi daha ilginç yapıp geçmişteki kendinizi
öldürürseniz, beş dakika sonra geçmişe seyahat edecek bir siz olmayacağı için,
geçmişe giderek kendinizi öldürecek bir gerçeklik de söz konusu olmayacaktır.
Bilim adamları bu paradoksu çözmek için bazı fikirler ortaya
atmaktadır. Bunlardan birisi çoklu evren teorisidir. Ama çoklu evren teorisinde
öncelikle bilinmesi gereken bazı parçacık altı hareketler vardır. Parçacık altı
bir cismin ışık hızından hızlı hareket edebileceği düşünülmektedir. Peki ışık
hızına yaklaşınca zamanın yavaşladığını ispatlamıştık. Ya ışık hızını geçince
ne olur? Bu parçacıklar geçmişe doğru seyahat etmeye başlarlar. Ancak cisimler
aynı evren içinde geçmişe de seyahat edemezlerdi. Çünkü geçmişe giden bir
cisim, geçmiş düzeni bozabilir. Bu yüzden parçacıklar, birçok evren üzerinde
farklı noktalara uğrayarak seyahat etmektedirler.
Yani atom altı parçacıklar sürekli geçmişe doğru giden ve farklı evrenlere
sıçrayarak seyahat eden enerjiler olarak düşünülmektedirler. Sonsuz varyasyon
içinde ise, yine sonsuz sayıda bizim evrenimizin aynısını oluşturan başka
evrenler de oluşabilir. Yani şu anki parçacık dizilimi bir başka evrende aynen
tekrar ediyor olabilir.
Biraz kafa karıştırıcı olduğunu biliyorum ancak bu uğurda
deliren nice insan olduğunu ve olayın aslında çok daha karmaşık olabileceğini
düşündüğünüzde, şimdiki söylenenler gayet basit bir sistem olarak görülebilir.
Kısaca bilmemiz gereken bu evrenin dışında tıpkı buna benzeyen ve farklı zaman
dilimlerini işleyen evrenler olabileceği. Bir başka evrende bizim zamanımızdan
10 dakika öncesi yaşanıyor olabilir. Ve biz de, bir başka evrenin geçmiş
yansıması ve onlardan kalan parçacıklarla oluşan bir evren olabiliriz.
Şimdi geçmişe gitmek için bir teorimiz var. Bu teoriye göre
geçmişe gittiğimizde (yine beş dakika önce kendimizi görmeye gidelim) bizi
oluşturan parçacıkların hepsi, paralel bir evrende birleşerek tekrar bizi
oluşturacaklar. Böylece, kendi evrenimizde sonsuza kadar yok olmuşken, bir
başka evrende bizden 2 tane var olabilir. Ve kendinizi öldürmeniz hiçbir şeyi
değiştirmeyecektir çünkü zaten ziyaret ettiğiniz evrende zaman yolculuğu yapan
bir size ihtiyaç yoktur.
Çoklu evren olayında fazlasıyla kafanız karıştıysa, en iyisi
başka bir teoriye göz atalım. Bir diğer düşünce ise yine kendi evrenimizde
geçmişe gideceksek eğer, bu yolculuğun yapıcı olması gerektiği yönündedir.
Birçok filmde ve kitapta bunun örnekleri işlenmektedir. Eğer geçmişte kırılmış
bir eşyayı, siz geçmişe giderek kırarsanız, onun zaman içindeki işleyişi zaten
sizin sayenizde olmuş demektir. Geçmiş ve gelecek bir bütün olarak var sayılır
ve tıpkı geçmişte yaptıklarınızın geleceği etkilemesi gibi, gelecekte
yaptıklarınız da geçmişi etkilemektedir. Bu yüzden yaptığınız bütün yolculuklar
zaman çizgisini bozmaz. Çünkü zaten olması gerekenleri gerçekleştiriyorsunuz
demektir.
Bütün bu teoriler çok zorlama teoriler de olsa geçmişe zaman
yolculuğu yapmanın olabileceğine inanılmaktadır. Ama daha kolay bir yöntem ise
geçmişi görmektir. Işık saniyede 300 bin kilometre hız ile hareket ettiğini
birçoğunuz biliyorsunuz. Işığın bir noktadan diğerine ulaşması zaman
almaktadır. Eğer gökyüzüne bakıp bizden 100 milyon ışık yılı uzakta bir yıldızı
gözlemlerseniz, aslında o yıldızın yüz milyon yıl önce gönderdiği ışıkları
görürsünüz demektir. Kim bilir o yıldız çoktan enerjisini kaybederek sönmüş olabilir.
Dünyadan 90 milyon kilometre uzağı giderek, orada bir
teleskop inşa etsek ve dünyayı gözlemlesek, dünyada beş dakika önce yaşananları
görmüş oluruz. Bazı teorisyenler ise uzayı bükerek milyonlarca kilometrelik
mesafeleri kat edebileceğimizi düşünüyor. Eğer bu gerçek olursa, kısa süre
içinde dünyadan uzaklaşarak dünyanın geçmişini gözlemleyebilir ve neler
olduğunu yine kısa sürede geri dönerek anlatabilirdik.
Bilim adamlarınca, geçmişi görmek oraya gitmekten daha
mümkün gibi görünse de bütün bu teknolojinin gerçekleşmesine çok uzun yıllar
var. Şimdiden sesleniyorum. Torunumun torununun torunu kişi, gelecekte zaman
makinesi yapılırsa ve geçmişe gelirsen eğer, önce bakkaldan ekmek al…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder