Popülerlik kazanan fantastik kurgu tanımının son zamanlarda gazete ve dergileri süslemesi, gerçek dışı öğeler içeren tüm kitapları bu tanımla ifade etmeye neden olmuştur. Bu da bir çok kitapçının raflarında kavram kargaşasına yol açmış, ister istemez fantastik kurgu dünyasına ilgi duyan herkes bu kargaşadan nasibini almıştır. Daha fazla canların yanmaması için bu konuyu elimizden geldiğince inceleyelim diyorum. Yalnız bu incelemeye başlamadan önce sizden yapmanızı istediğim bir şey olacak...: Öncelikle çevrenizde gürültü çıkararak, dikkatinizi bu yazıya vermenizi engelleyecek kişi ve aletlerden uzaklaşınız. Çok şey istemedim sanırım...
"Fantastik" kelime anlamıyla; gerçekte var olmayan, hayal ürünü, hayali demektir. Bu tanım sayesinde gerçek dünyada yaşanamayacak olaylar içeren her romanı fantastik edebiyat çerçevesine alabiliriz. Yalnız bu gerçek, bir kitap almadan önce iki kapak arasında ne olduğunu merak eden bir okur için yeterli olmaz. Benim için fantastik kurgu; bu dünyanın yıkıcı teknolojilerinden uzaklaşmak için sığındığım limandı. Teknolojinin her zaman yapıcı yönde geliştiğini söyleyemezsiniz siz de değil mi? Benim için fantastik kurgu; insanların, makinelerin gücüne değil, kendi beden ve zihin güçlerine güvendiği bir dünyaydı. Fazla bulandırmadan ve ek bir yoruma girişmeden incelemeye devam edelim en iyisi...
Fantastik edebiyatı, “gerçek dünyada yaşanamayacak olaylar içeren edebi eserler” şekilde tanımladığımızda, bu alanda kalem oynatmış yazarlar çok geniş bir yelpazeye yayılır. Mesela trajedileriyle tanıdığımız Sheakespeare hayal gücünü pek çok eserinde sınırsızca kullanmıştır. Bir Yaz Gecesi Rüyası adlı eserinde periler kralı ile kraliçesinin birbirlerine oynadığı oyunları anlatır okurlarına. Hamlet, öykünün en can alıcı sahnelerinden birinde babasının öfkeli hayaletiyle karşılaşır. Fırtına’da sürgün edilmiş bir büyücü ailesi ile cinlerinin macerası konu edilmektedir. Nobel ödüllü bir yazar olan Jean Paul Sartre, İş İşten Geçti isimli romanında, öldükten sonra tanışan ve aşık olan bir çiftin ikinci bir şans için dünyaya gönderilmelerini takip eden olayları öyküler. Kafka, Değişim adlı eserinde, uyandığında kendisini dev bir böceğe dönüşmüş olarak bulan Gregor Samsa’yla tanıştırır bizleri. Goethe, Faust’da, kurnaz şeytanı alıp karakterlerinin arasına katmıştır. Üç Şilahşörler’le tanıdığımız Alexander Dumas, aslında hayaletleri ve kurtadamları da birçok eserinde kullanmıştır.
"Fantastik" kelime anlamıyla; gerçekte var olmayan, hayal ürünü, hayali demektir. Bu tanım sayesinde gerçek dünyada yaşanamayacak olaylar içeren her romanı fantastik edebiyat çerçevesine alabiliriz. Yalnız bu gerçek, bir kitap almadan önce iki kapak arasında ne olduğunu merak eden bir okur için yeterli olmaz. Benim için fantastik kurgu; bu dünyanın yıkıcı teknolojilerinden uzaklaşmak için sığındığım limandı. Teknolojinin her zaman yapıcı yönde geliştiğini söyleyemezsiniz siz de değil mi? Benim için fantastik kurgu; insanların, makinelerin gücüne değil, kendi beden ve zihin güçlerine güvendiği bir dünyaydı. Fazla bulandırmadan ve ek bir yoruma girişmeden incelemeye devam edelim en iyisi...
Fantastik edebiyatı, “gerçek dünyada yaşanamayacak olaylar içeren edebi eserler” şekilde tanımladığımızda, bu alanda kalem oynatmış yazarlar çok geniş bir yelpazeye yayılır. Mesela trajedileriyle tanıdığımız Sheakespeare hayal gücünü pek çok eserinde sınırsızca kullanmıştır. Bir Yaz Gecesi Rüyası adlı eserinde periler kralı ile kraliçesinin birbirlerine oynadığı oyunları anlatır okurlarına. Hamlet, öykünün en can alıcı sahnelerinden birinde babasının öfkeli hayaletiyle karşılaşır. Fırtına’da sürgün edilmiş bir büyücü ailesi ile cinlerinin macerası konu edilmektedir. Nobel ödüllü bir yazar olan Jean Paul Sartre, İş İşten Geçti isimli romanında, öldükten sonra tanışan ve aşık olan bir çiftin ikinci bir şans için dünyaya gönderilmelerini takip eden olayları öyküler. Kafka, Değişim adlı eserinde, uyandığında kendisini dev bir böceğe dönüşmüş olarak bulan Gregor Samsa’yla tanıştırır bizleri. Goethe, Faust’da, kurnaz şeytanı alıp karakterlerinin arasına katmıştır. Üç Şilahşörler’le tanıdığımız Alexander Dumas, aslında hayaletleri ve kurtadamları da birçok eserinde kullanmıştır.
Kimliğini 20.yüzyılda bulan fantastik kurgu ise, fantastik edebiyatın günümüzdeki en popüler dalıdır. Bu türün ayırt edici noktalarına sadık kalınarak yazılmış eser sayısı, bu saptamayı yapabilmemiz için fazlasıyla yeterli. Bu türün en önemli özelliği, gerçek dünyaya fantastik öğeler katılması yerine, tamamen hayal gücüne dayanan bir dünyada geçen öyküler anlatılmasıdır. Mitolojisi, coğrafyası, tarihi, ırkları ile, “yani her detayıyla” yazara ait bir dünyadır bu. Elbette yazar bu dünyayı kurgularken, gerçek dünyanın kelimelerinden yararlanır. Zaten başka türlü okurlarıyla iletişim kurması mümkün olmayacaktır, değil mi? Ama türün ciddiye alınabilecek yazarları, bu kelimeleri ait oldukları kültürlerden koparmaya, onlara bambaşka anlamlar yüklemeye daima özen göstermişlerdir. Çok tanrılı, haçın olmadığı, kurgulanmış bir dünyadaki “şövalye”nin Hıristiyan kültüründeki haçlı şövalyeleri ile göbek bağı olamayacağı açıktır. Teknolojinin yerini büyünün alması, bu türün diğer belirgin özelliği ve eğlenceli tarafıdır. Fantastik kurgunun kahramanları, büyüler sayesinde görünüşlerini baştan aşağı değiştirebilir, yüzlerce mil ötesini görebilir ya da hayvanlara hükmedebilirler. Kahramanlık, dostluk ve fedakarlık ise ayırt edici bir özellik olmamakla birlikte, türün yazarlarının en çok tercih ettikleri temalar arasında sayılabilir.
Tekrar üstünden geçmek gerekirse; fantastik kurgu, Hamlet’teki gibi kurguya gerçek ötesi öğeler eklemek değil, kurguyu bütünüyle hayal gücü üzerine kurmaktır. Dolayısıyla genel kullanımda bu türe ait romanları “fantastik kurgu” olarak tanımlamak en iyisi olacaktır. "Ben hepsine fantastik kurgu derim arkadaş!" diyen olursa da bir şey yapmayız tabi, herkesin kendi görüşü. Saygılar. :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder